52 Küçük Değişiklik 20. Hafta: Susma!

Bu haftanın küçük değişikliği, geçen haftanınkinin tam tersi: Geçen hafta sessizliği aramıştık, bu hafta ise sessiz kalmamaya çalışacağız.

Geçen hafta benim ufkumu açan bir hafta oldu. Sessizliği kabullenmek sandığım kadar kolay değildi. Eckhart Tolle’nin dediği gibi gürültünün içinde de sessizliği ve durgunluğu duymaya çalıştım. Singapur’da yaşamayı ne kadar sevsem de alışamadığım bir yönü gürültü. Ankara’da, hem oturduğum mahalle , hem çalıştığım kampus ne kadar sessiz – ve bu bakımdan huzurluymuş – meğer. Burada evimiz tren yolunun yakınında, iş yerim de şehrin göbeğinde olduğu için sürekli bir gürültü var. Ve ilginçtir ki mesela ders ve sınav saatlerinde bile koridorda süpürge çalıştırmakta sakınca görmüyorlar. Bizde ÖSS günleri deliren velileri düşünüyorum da… Çok farklıyız. 🙂

Bu hafta, 52 Small Changes For The Mind kitabının yazarı Blumenthal bize düşündüklerimizi söylemede geç kalmamamız gerektiğini hatırlatıyor. Yani dış ve iç dünyamızda ne kadar sessizliği arasak da, söylememiz gereken bir şey olduğunda sessiz kalmamalıyız. Rahmetli dedemin çok sevdiğim bir sözü vardı (kendisi bunu bedenden çıkan istenmeyen gaz için kullanırdı gerçi, ama bence buraya tam uyuyor). İçinde kalıp kulunç olacağına, dışına çıkar gülünç ol. 🙂 Gülünç olmak, saçma olmak pahasına içimizdekini dışa vurmamız gerekiyor bazen.

Hayal kırıklığı yaşadığımızda, işler istediğimiz gibi gitmediğinde, ya da haksızlık yapıldığını düşündüğümüzde içimize kapanıp sessiz kalmak kolay yol. Ama eğer bir adım ileri gitmek, konfor alanının dışına çıkmak istiyorsak konuşmak, fikrimizi belirtmek zorundayız. Egzantrik bir fikir de olsa, karşıdakini kızdıracak bile olsa, bir yolunu bulup konuşmalı, iletişim kurmalıyız. Bu iş yerinde olsun, ailede veya ilişkilerde olsun, çok çok önemli bir kural. Bir kere susmaya başladı mı insan, sessizlik uzuyor da uzuyor. Nereden başlayacağını da bilemiyorsun, sonra aynı evde yaşayanlar birbirine yabancı oluyor. Problemler büyüyor, sustukça işin içinden çıkılmaz oluyorlar.

Bizim kültürde maalesef duygularımızı ve düşüncelerimizi göstermekten korkarak büyüyoruz. “Baban kızar” sanırım çocukların büyürken en çok duyduğu sözlerden biri. Ne yaparsak, ne söylersek baba kesin kızacak. “Karı gibi ağlama, karı dırdırı yapma”, “car car car konuşma” ve benzeri deyimler bizim toplumun kendini ifade edenlere nasıl baktığını gösteriyor, içler acısı. Ne kadınlar, ne erkekler kendini ifade edebiliyor. İş yerinde, diyelim kolayca çözülecek bir problem var, ama patronun gönlü olsun, egosu şişsin diye yanlış gidenleri söylemeye kimsenin cesareti yok. Çünkü fikrimizi ifade edersek işsiz kalmaktan korkuyoruz.

Evde, kavga çıkmasın diye, içimize atıyoruz. Fakat sonra pasif agresif denen davranış bozukluğu ortaya çıkıyor. Örneğin siz eşinize kızmışsınız. Fakat söyleyemiyorsunuz. Onun yerine yanında somurtuyor, söylediği her şeye bir kılıf buluyorsunuz. Eşiniz de anlamıyor neden böyle davrandığınızı, o yüzden bir çözüm bulunamıyor. Aranız açılıyor ama eşiniz hala neye kızdığınızın farkında değil.

Yansıtma da en çok rastlanan durumlardan biri. Örneğin işte patronunuz tarafından yanlış anlaşılıp aşağılandınız. Ama ona üstünüz olduğu için ses çıkaramadınız. Eve geldiğinizde çocuğunuzun yaptığı en küçük şey sizi gıcık etti. Gücünüz küçük çocuğa yetti. Ona bağırdınız. O da bundan sonra sizin yanınızda kendini özgürce ifade etmemesi gerektiğini, ederse duygusal (belki fiziksel) zarar göreceğini anladı. Suskunluğu tercih etti.

Bu haftanın değişikliği, benim için çok da büyük bir değişiklik olmayacak. Çünkü ben kendimi bildim bileli susmaktan değil, çok konuşmaktan müzdarip oldum :). Yani aşırı yapmanın da sakıncaları var, bilesiniz. Anda kalarak, kendimizi geçmişin kinine, ve geleceğin endişelerine kaptırmadan konuşmak çok önemli, benim değiştirmeye çalıştığım alışkanlığım bu.

Evde, iş yerinde, ilişkilerimde, yolunda gitmeyen bir şey oldu mu hemen konuşmaya ve olayı sıcağı sıcağına çözmeye çalışıyorum (fakat anlık sinirle hareket etmek yıkıcı olabilir, dikkatli olmak gerek). Konuşmaya cesaret edemezsem yazıyla ifade etmeye çalışıyorum. Pasif agresif durumu birkaç kez yaşadım, ve bir daha yaşamak istemiyorum. İki taraf için de yıpratıcı oluyor. Pasif agresif tavır sergileyenlerle arkadaş bile kalamıyorum artık.

Peki ya siz? Olayları konuşarak çözmeye çalışanlardan mısınız, sessiz kalanlardan mı? Bu hafta rahat hissettiğiniz ortamlardan başlayarak açılmaya çalışın. Ne kadar iyi geldiğini göreceksiniz.

52 Küçük Değişiklik serisinin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Published by

Pelin

aspiring minimalist, English teacher, coffee aficionado, and maker of things.

2 thoughts on “52 Küçük Değişiklik 20. Hafta: Susma!”

Leave a comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.