52 Küçük Değişiklik 19. Hafta: Sessizlik

Sessizlik bazılarımız için korkutucu. Benim için uzun bir süre öyle oldu.

Babaannem ve dedemin alt katta, bizim üst katta yaşadığımız bir evde büyüdüm. Ben sekiz yaşındayken dedem vefat etti, ben de babaannem yalnız kalmasın diye alt katta uyumaya başladım. Ama babaannem tam bir gece kuşuydu. Hep onun bulaşık yıkama sesiyle uyuduğumu hatırlıyorum. Ya da televizyonu on beş dakikaya kurar, onun sesiyle uykuya dalardım.

Üniversitede bile bu sesle uyuma alışkanlığı bende değişmedi. Yurt odasında sürekli bir gürültü olduğu için, kulağımda müzikle uyumak alışkanlık haline geldi. CD çalarda dinlediğimden, albüm bitince kendi kendine kapanırdı. Ben bunun benim bilinçaltıma ve zihnime yaptığı zarardan bihaberdim. Sessizliğin ve gürültünün zihne yaptığı etkiler üzerine birçok çalışma yapılmış. Beni en çok etkileyeni Münih’te yapılan çalışma oldu. Münih Havaalanının yerini değiştirirken, hem eski hem de yeni yerdeki okullarda çalışmalar yapmışlar. Taşınma tamamen bittiğinde, havaalanının eski bulunduğu yerdeki okulda artık gürültü olmadığı için başarı oranları yükselmiş. Havaalanının yeni yerinde ise başarı eskiye oranla düşmüş. Tabii başarıyı etkileyen onca faktör var ama gürültünün mutlaka bunlardan biri olduğunda ben de hemfikirim.

Sanırım ilk gürültüsüz evim Ankara İncek’teki evimizdi. Başlarda biraz korkutucu geliyordu, evde yalnızken müzik ya da televizyonu açıyordum, ama sonra sessizliğe o kadar alışmışım ki, şimdi Singapur’daki evimiz tren yolunun dibinde olduğundan bana aşırı gürültülü geliyor. Neyse ki yüzde yüz etkili olmasa da ses yalıtımı var.

Bu haftanın konusu anladığınız gibi sessizliği aramak. Siz de benim gibi gürültülü bir evde büyüdüyseniz sessizliğe alışmak başta zor gelebilir. Eve gelince mesela eliniz direk kumandaya mı gidiyor? “Bir ses olsun” mu istiyorsunuz? O zaman siz de benim eskiden olduğum gibi sessizlikten korkuyor olabilirsiniz.

Bu aynı zamanda boşluktan korkmakla da alakalı. İki sene önce, “Boşluktan Korkma, Boşluğu Sev” adlı bir yazı yazmıştım. Aslında hala boşluğun beni korkuttuğu oluyor. Sanırım her korkuda olduğu gibi sessizlik korkusunda da en iyi yöntem onunla yüzleşmek.

Sessizliği Hayatımıza Katmak İçin Birkaç Öneri

  1. Eğer öğrenciyseniz ya da freelance çalışıyorsanız, cafelerde çalışmak yerine kütüphaneyi deneyin. Başta zor gelse de sonra çok iyi odaklandığınızı göreceksiniz.
  2. Evinize yeni elektronik eşya alacağınız zaman, özellikle buzdolabı, çamaşır makinesi, kettle gibi aletlerde gürültü oranı en düşük olanı almaya çalışın.
  3. Evinize dışarıdan çok gürültü geliyorsa ve yalıtım imkanı yoksa, pencerelere sünger takarak gürültüyü ve ısı kaybını biraz azaltabilirsiniz. Aynı şekilde yumuşak mobilyalar ve halılar da gürültünün emilmesine yardımcı.
  4. Dış ortam gürültüsü uyumanızı engelliyorsa beyaz gürültü uygulaması açabilirsiniz telefondan. Şahsen denemedim ama deneyip memnun olan çok. Kulak tıkacı da başka bir seçenek, yurtta oda arkadaşım kullanırdı.
  5. Gürültü emen kulaklıklar da bu aralar çok meşhur (noise-cancelling headphones). Özellikle metro ve uçakta hayat kurtarıcı olabiliyorlar.
  6. Doğal olarak sessiz yerlerde vakit geçirmeye çalışın. Daha önce doğada 10 km de yürüsem alışveriş merkezinde geçirilen bir iki saat kadar yorucu olmadığını yazmıştım (16. hafta: hareket et). Belki de gürültü sebebiyle çok yoruluyoruz kalabalık yerlerde. Dün 11 km. yürüdüm örneğin, Singapur’un korunmuş tek yağmur ormanında. Hiç de aman aman yorulmadım, ayaklarıma kara sular inmedi. Tam tersine her dakikasından büyük keyif aldım (hem de sevdiğim insanlarla olduğum için).
  7. Arkadaşlarla buluşma, bizim için eskiden birbirimizin evine gitmekti, şimdi daha çok cafe, restoran oldu. Halbuki çok soğuk olmadıkça parklar, deniz, göl kıyısı ve genel olarak sokaklar,  hala önceliğimiz olabilir. İzmir’de ve Aydın’da yaşarken gece yürüyüşleri de çok sevdiğim aktivitelerdendi. Bunaltıcı yaz akşamlarına kesin çözüm.

Bu hafta 52 Small Changes for the Mind kitabından bu bölümü okurken eş zamanlı olarak da Eckhart Tolle’nin The Power of Now kitabını okuyordum. Orada da karşıma ne çıksa beğenirsiniz: Sessizlik tabii ki. Dahası, abonesi olduğum zenhabits’in bu haftaki konusu da sessizlik ve boşluktan kaçmama üzerineydi. Böyle tesadüfler (?) arka arkaya gelince çok güzel oluyor. Tüm evren bana sessizliği ve boşluğu kucakla diye bağırıyor sanki, sessizce. 🙂

https://www.instagram.com/p/BnK6OC_Hljk/?taken-by=minimalistgunluk

Tabii Brett Blumenthal’in (52 Small Changes yazarı) Tolle ve Babauta’dan çok daha proaktif bir yaklaşımı var. O yukarıda anlattığım gibi sessizliği nasıl buluruz diye tüyolar verirken, Tolle her şeyin içinde bir sessizlik ve boşluk olduğunu, bunu fark etmemiz gerektiğini söylüyor. Örneğin konuşurken iki kelime arasındaki sessizliği fark et, iki nefesin arasındaki boşluğu fark et diyor.

Zenhabits yazarı Babauta ise olaya başka bir bakış açısı getiriyor. Sürekli meşgul olduğumuzu, meşgul olmamaktan, sessizlikten, boşluktan nasıl korktuğumuzu hatırlatıyor bize. Fakat sessizliğe izin verdiğimizde, yaptıklarımızın daha anlamlı olacağını söylüyor. Canın sıkıldı, elin telefona gitti, bekle bir iki saniye diyor. Yemek yerken, egzersiz yaparken, seyahat ederken… Teknoloji olmadan yapabilecek misin, bu aktiviteleri sessizlik içinde yapmayı dene diyor. Bence kesinlikle denemeye değer.

Bu hafta bu üç farklı perspektiften de sessizliği deneyimlemeye çalışacağım. Peki sessizlik sizin için ne ifade ediyor?

52 Küçük Değişiklik serisinin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Published by

Pelin

aspiring minimalist, English teacher, coffee aficionado, and maker of things.

5 thoughts on “52 Küçük Değişiklik 19. Hafta: Sessizlik”

    1. Noise cancelling headphones versek Özlem hocam 🙂 Şaka bir yana, bazen gerçekten sessizlik ve dinginliğe ulaşmak zor. Binaural Beats ya da Chopin dinliyorum ben sakinleşmeye çalıştığım zaman, biraz işe yarıyor.

      Belki de olay peşine düşmek değil de, Tolle nefes alırken bile, aldığın nefes ile verdiğin arasına, iki nefes arasına odaklan, oradaki sessizliği anla diyor. Sessizlik hep var, dinlemesini bilene diyor yani.

      Aklıma çok değişik şeyler geldi şimdi. Birincisi, müzik okurken sessiz notalar. En az sesliler kadar önemli olduğunu ya hocalarımdan duydum ya okudum. Tam anlayamamıştım. Şimdi anlamaya başlıyorum galiba. Klasik müzikte çok vardır sessiz notalar, özellikle başta ya da bölüm geçişlerinde. Popüler müziklerde hiç olmaması neye delalet? Zamanın ruhu mu?

      İkincisi, daha dün dizaynla ilgili bir video seyrediyordum ve orada negatif boşluktan bahsediyordu. Görselin her yerini doldurmanın büyük hata olduğunu, boşluk ne kadar fazlaysa, konunun o kadar odakta olacağını söylüyordu. Bunu kendi hayatımıza nasıl uygulamalı? 🙂

      Liked by 1 person

      1. Harika fikirlerle donatmışsınız beni. Çok teşekkür ederim. En çok da son yazdığınızı sevdim! Çocukken, resim derslerinde örtmenin “bütün sayfayı dolduracaksınız, boyanmamış yer kalmayacak” demesine çok kızardım nitekim. Hemfikir olamazdım bir türlü. “O zaman da gıcıkmışım” diye düşünüyordum ki beni kurtardınız 😀

        Liked by 1 person

Leave a comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.